Açılış töreninde konuşan Diyanet İşleri Başkanı Görmez şunları söyledi:
“Bu ülkede yapacağımız en önemli işlerden bir tanesi, din hürriyetinin en tabii bir parçası olan din eğitimini, ister örgün kısmını ister yaygın kısmını bir tartışma konusu olmaktan çıkarmaktır. Çünkü bizim dinimiz bizi birleştirmeye geldi, bizi ayrıştırmaya gelmedi. Biz onu öğrendikçe birbirimize daha çok bağlanırız. Kimse korkmasın. Çünkü Kur’an-ı Kerim kâinatın tercümesidir. Kur’an’ı okuyan, dinini öğrenen insan, insanlara daha fazla saygılı olur.
Anne babaya öf dememeyi öğrenir. Adaletli olmanın, arif olmaktan ne kadar üstün olduğunu öğrenir. Bundan korkmamak lâzım. Ama dikkatli hareket ederek din eğitimini konusunu bir tartışma konusu olmaktan çıkarmak için de önemli çalışmalar yapmak gerekiyor.”
“Yaygın din eğitimi, bilimsel bir yöntemle dini öğretmektir”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, konuşmasında “yaygın din eğitimi” kavramına da açıklık getirdi:
“Her şeyden önce yaygın din eğitimi denildiğinde akla sınırlı bazı kavramlar geliyor. Din eğitimi denildiğinde bir Kur’an kursunda çocuklara Kur’an öğretmek asla akla gelmez, gelmemeli. Yaygın din eğitimini asla sadece Kur’an’ı yüzünden öğretmeye yahut bazı çocuklara hafızlık yaptırmaya indirgememeliyiz. Yaygın din eğitimi, istisnasız bu topraklarda yaşayan her vatandaşımıza dinin rahmet yüklü mesajlarının en güzel bir şekilde nasıl yürütülebileceğidir. Biz dinin iman, itikat ve ahlâk esaslarını bizden talepte bulunan her mümine, gönül coğrafyamızda bulunan her insana en güzel bir yöntemle, bilimsel bir yöntemle verili ilkelere ve prensiplere bağlı kalarak öğretmeliyiz.”
“Yaygın din eğitimden bugüne kadar yeterince faydalanılmadı…”
Yaygın din eğitiminin anayasal güvenceye alındığını belirten Başkan Görmez, bugüne kadar bu haktan yeteri kadar faydalanılmadığını söyledi. Diyanet İşleri Başkanı Görmez konuşmasına şöyle devam etti:
“Yeni anayasa tartışmalarında yaygın din eğitimi 1982 Anayasasında bile ele alındığına göre yine yer alacaktır. Yer aldıktan sonra Diyanet İşleri Başkanlığına görevler düşecektir. İşte Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğümüz, görev önüne gelmeden hazırlıklarını yapmak için nasıl bir modelle, nasıl bir yöntemle bütün toplum kesimlerine yaygın din eğitimi verilebiliriz, bunun hazırlığı için bu sempozyuma ihtiyaç duydu.”
Türkiye’de din eğitimi tartışmalarının 88 yıldır devam ettiğini dile getiren Başkan Görmez şunları söyledi:
“Acaba yeryüzünde Türkiye Cumhuriyeti kadar din eğitimini tartışan bir ülke olmuş mudur? Enerjisinin din eğitimi tartışmalarına harcayan bizim ülkemizden başka ülke var mıdır? Bilebildiğim kadarıyla yok. 88 yıldır biz ne zaman eğitimi tartışsak, tartışmalar dönüp dolaşıp din eğitimine geliyor. İster örgün eğitim deyin, ister din kültürü eğitimi deyin, ister yaygın din eğitimi deyin, ne derseniz deyin. Ama biz çok tartıştık. Bütün bu tartışmaların ortaya koyduğu gelişmeler bizi ne kadar zenginleştirdi veya ne kadar fakirleştirdi? Bu tartışmalar gönül kırgınlıklarına yol açmadı mı? Ama ders almış değiliz doğrusu. Bizim kendi tarihimizden ders almadığımız son günlerde yapılan tartışmalardan da anlaşılıyor.”
“İlâhiyat Fakültelerine büyük görev düşüyor…”
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaptığı konuşmada İlâhiyat Fakülteleriyle Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki ilişkilere değindi. Din eğitimi konusunda “birlikteliğin” önemine vurgu yapan Başkan Görmez şöyle konuştu:
“Türkiye’de bir şey din eğitimi din konusunda bir birliktelik çok önemlidir. İlâhiyat Fakülteleri ile Diyanet İşleri Başkanlığımız arasındaki ilişki çok önemlidir. Bu ilişki koptuğu zaman bizim bu 88 yıllık tecrübemizden de istifade etmemiz mümkün değil. Diyanet İşleri Başkanlığı bir hizmet kurumudur. Her alanda bilgi sürekli üretemez, mümkün de değildir bu. Ama İlâhiyat Fakültelerimizin sürekli bilgi üretmesi lâzım. Ürettiği bu bilgiyi de sürekli Diyanet işleri Başkanlığının hizmetleri ile buluşturması lâzım. Diyanet İşleri Başkanlığının da hiç yüksünmeden bunu bir şeref kabul ederek ilme ve âlime müracaat etmeyi şaşmaz bir metot kabul ederek sürekli iş birliği içerisinde bunu götürmek zorunda. Şimdi öyle geçişkenlikler oldu ki bu geçişkenlikler bu ilişkimizi kalıcı kılıyor. Ben şahsen son aylarda iki yüze yakın arkadaşımızı muvafakatine imza attım. Diyanet İşleri Başkanlığında çalışan arkadaşlarımız yeni kurulan İlâhiyat Fakültelerine öğretim üyesi oldular. Öğretim üyesi olan arkadaşlarımız da İlâhiyat Fakültelerinde görev aldılar. Ancak sadece bundan söz etmiyorum. Özellikle yaygın din eğitim alanında İlahiyat Fakültelerinde o kadar engin bir tecrübe oldu ki Diyanet İşleri Başkanlığının bu engin tecrübeden istifade etmesi kaçınılmazdır.”
Yaygın din eğitimi önemsenmeli
Diyanet İşleri Başkanı Görmez, yaygın din eğitimi faaliyetlerinin önemine değinirken örgün din eğitiminin de önemli bir unsur olduğunu söyledi. Asgarî vatandaşlık bilgisine sahip olabilmek ve toplumun kültürüne ilişkin bilgilere vakıf olabilmek için dinî kavramların bilinmesi gerektiğine vurgu yapan Başkan Görmez konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Din kültürü ve ahlâk bilgisi dediğimiz şey önemlidir. Bunu asla küçümsememiz lâzım. Neden küçümsememiz lâzım? Bu toplumu tanımak için lâzım bu. Sadece mümin olmak Müslüman olmak için değil. İnanç özgürlüğünün önüne geçmek için değil. Bu topraklarda yaşayan bir insanın asgarî vatandaşlık bilgisine sahip olabilmek için bu toplumun tarihinin bu toplumun kültürünü bilmesi için sahip olması gereken asgarî bilgiler vardır din konusunda. Ben her zaman ifade ediyorum; dinin temel kavramalarını temel kuramlarını bilmeyen bir arkadaşımız bu toplumun türkülerini bile anlayamaz. Bu toplumunu şarkılarını bile anlayamaz. Aşık Veysel’in türkülerini bile anlayamaz. Yunus Emre’nin hiçbir şiirini anlayamaz. Hazreti Mevlâna’nın hiçbir hikâyesini anlayamaz. Onun için din kültürü dediğimiz şey, din konusunda bilgi sahibi olmak dediğimiz şey sadece mümin bir birey olmak için değil, asgarî barış içerisinde birlikte yaşamak için ve bunda da hiçbir ayrım yapmamak lâzım. Bu topraklarda inanç adına ortaya çıkan bütün kültürleri bilmek lâzım.
Her Sünnî vatandaşımız aynı zamanda Alevî vatandaşımızın inanışları hakkında da bilgi sahibi olmak zorunda. Ta ki yalan yanlış bilgilere hareket etmesin. Dört kapı nedir, kırk makam nedir, Hacı Bektaş Veli kimdir, On İki imam kimdir? Bütün bunları bilecek. Bu topraklarda yaşayan, biz birlikte yaşıyoruz. Dolayısıyla birbirimizin dünyasına asgarî hangi kelimelerle hangi kavramlarla konuşmamız gerektiğini tespit edebilmek için buna ihtiyacımız var.”